Kozmik bilim akıl sahiplerine yeni aklını kullananlara ve düşünenlere hitap ediyor. “Kozmik Bilinçkainat kitabını ilim ve fen noktasında okumaktır.

Kozmik bilim” ise “Kozmik Bilinç” gözüyle bu gezegenleri güneşe,
cazibe kuvvetiyle bağlayan ve onları yüzyıllardır belli bir plan, nizam, intizam içinde döndüreni, “İdare Edeni” hatırlatmak ve O’nu dikkate veren bir “Bilinç” ortaya koymaktır.

Asrımızın, hem insanımız hem dünyamız için çözülemeyecek hiç bir problemi yoktur.

Kozmik Bilinç

Kozmik Bilinç” ve “felsefik görüş”ün birbirinden farkı: “Felsefeciler” kâinata bakarken hedefleri; güneşi ve ona bağlı cazibe kuvvetiyle dönen gezegenleri en ince detayına kadar incelemek, araştırmak ve yazmaktır. “Kozmik bilim” ise “Kozmik Bilinç” gözüyle bu gezegenleri güneşe cazibe kuvvetiyle bağlayanı ve onları yüzyıllardır belli bir plan, nizam ve intizam içinde döndüreni, “İdare Edeni” hatırlatmak, O’nu dikkate ve nazarlara veren bir “bilinç” ortaya koymaktır. O’da tektir, Vahit’tir. Herşey O’nun gücü sınırları içindedir.

Bugün birtakım aletler ve teknik uygulamalarla, Yaratıcı’nın ilmî sıfatlarının merhalelerini görme imkanı mevcuttur.

İlim adamları, kozmosun sırlarından çoğuna ulaştıklarında gördüler ki, İlahi kitaplar kozmik evrenle uyum halinde ve içinde yazılanlar ölçülerek, deneyler yapılarak ispatlanabilmektedir.

Bilim adamları dünyadaki ilahi kitaplarda bildirilen emir ve yasakları makine ile ölçmüşler ve bir seviyeye gelmişler.

Bütün burada anlatılanlar uzun araştırmalar sonucunda, 30-40 bin kişinin çalıştığı, 1960′lı yıllarda kurulan kozmik araştırma merkezlerinde yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkarılmıştır.

Cihan hakimiyetine sahip olabilmek için dünya devletlerinin gizli teşkilatlarındaki -CIA, FBI, Mossad, MI6, FSB, NSA, KGB vb.- araştırmaya yönelik örgütler ve Bilimler Akademilerine bağlı olarak çalışan dünyanın pek çok yerindeki ve özellikle Kafkasya’daki, şahsımın da bizatihi bulunduğu Kozmik ve Stratejik Araştırma Merkezleri ve “think tank” düşünce kulüpleri-beyin fırtınaları kuruluşları mevcuttur.

Azerbaycan’daki Petrol Üniversitesi’nde bile 21 adet araştırma enstitüsü bulunmaktadır.

Bizim de içinde bulunduğumuz kozmik araştırma merkezinin 11 tane bölümü vardır. Örnek olarak, nöron bölümünde nöronun 3 ayrı bilim dalı vardır. Bunlardan sadece biri olan davranış bilimleri dalında onlarca bilim adamı çalışır.

Ne yazık ki bu ilimler Türkiye’de planlı ve amaçlı olarak anlatılmamış, bu gibi bilimlerden ve araştırmalardan her ne sebepse insanlar ve üniversitelerimiz uzak tutulmuşlardır.

İnsanın yaradılış amacına uygun ulvî ve manevî bir hayat yaşamasını sağlamak ve insanları malayani, boş şeylerden kurtarıp ciddi olanı gözle görülemeyeni mana gözüyle görebilmesini sağlamak gerekmektedir.

Bizim bu “ilmî gelişme ve keşifleri” dünya insanlığıyla paylaşmamız, proje sahibi yetkili hocamızın dünya insanlığının bu bilime ve bilgiye ihtiyacının vaktinin geldiğini bizce de karanlıkların ardından güneşin doğmasının zorunluluğunun hissedilmesini bildirmesi ile olmuştur.

16 adet teknoloji patenti, halen proje başkanı hocamızın elindedir. Bunlar “know-how” teknolojisi olup bu karanlık asrımızın yüzünü maddî ve manevî aydınlılığa çıkarabilecek ve belki de kıyamete kadar insanlık; reçeteleri elimizde olan bu “know-how” teknolojisi ile gerçek insanlığına kavuşacaktır.

Bu konuda yazılan ilk eserimiz YAŞAM ENERJİSİ’nde yazılanlar bu know-how teknolojilerden sadece bir kaçının dünya insanlığı ile paylaşılmasıdır. Zamanı geldikçe de bu paylaşım artacaktır.

Bu konuda yazılmış olan kitapların bazıları insanları çok olumsuz sonuçlara; reenkarnasyon, vahye ters ilişki, dinsizlik vs. gibi çıkmazlara götürüyor. Çünkü, menfi güçler kainat kitabının tanınmamasına çalışmakta, böylece ekolojik denge bozulması ve hastalıklar ortaya çıkmaktadır.

Kozmik Bilinç” kainat kitabını ilim ve fen noktasında okumaktır.

O’nu anlamak, O’nu anlatmak çok zor. Yaratıcı’nın bugüne kadar fazla anlatılmayan ve anlatılamayan yönlerini ilim ve fen noktasında akılları gözlerine inmiş insanlığa anlatmaya çalışıyor.

İlahi anlamda emirlere, emredildiği için inanmak gerekli ama nedenlerini ve niçinlerini ilmî açıdan bilmenin mahzuru olmasa gerek.

Bu ilmin manevî yönü de var. O’nunla, zerrelerin sahibi ile bağlantıyı koparmamak gerekir. O’na yaklaştıkça, O’nun sırları, tecelliyatları insana açılmaya başlar. Bu da bir ilimdir.

Havas ilmini incelemek ve bilmek gerekir.

Bu bilimde virüs, bakteri, cin, şeytan gibi tanımlar yerine enerji boyutları ile müspet-menfi enerji tanımları kullanılır. Kozmostaki her şeyde ikilik, yani müspet – menfi yönler vardır. İnsanların da her şey gibi bir enerji boyutu vardır. Her canlı enerji boyutunda, dalga boyunda farklı işleve sahiptir. Örneğin, yağmuru getiren ile güneş ışığını bize getiren de canlıdır ama bunların cisimleri, cinsleri, boyutları ve enerjileri farklıdır.

Kozmosu, arşı -semaların dışındadır-, âlemi kaplayan “esir maddesi” başlı başına araştırılması gereken bir ilimdir. Esir maddesi ile seyyaratın, denizlerin, uzayın ve diğer ilimlerin izah edilebilme imkanı var. Hatta, diyebiliriz ki, Amerika’yla yapılan telefon konuşması ve canlı yayınlar esir maddesi üzerinden bir canlının “sesler”in ve “ışık”ın taşıması ile yapılabildiği gibi uzayda yürüyen kozmonotlar ve gök taşları da onun taşıyıcılığındaki ve akıcılığındaki özelliği ve diğer özellikleri ile hareket edebilir.

Yıldızları, gezegenleri ve diğer bütün yaratılanları hareket ettiren, bir merkezdir. Güneş, ay, tek hücreliler, bütün görülebilenler, belli uzaklıkta gibi görünse de aslında onlar çok ama çok yakınımızdadır, hatta bize şah damarımızdan daha yakındadır.

Göz görmez, beyindeki göz merkezi de göremez, çünkü protein, fosfor ve karbonhidrat vs.’nin görme yeteneği olamaz. Demek ki gören, onun ötesinde bir şeydir. O da Yaratıcı ile bağlantılıdır. Göz ve beyin aslında bir aracıdır. İnsanlık bunun farkına vardığı zaman, insan olduğunu anlayacak, belki de işte o zaman ölçü ve boyutlar değişecek, bir anda arşta veya arzda olunabilecektir.

Aslında görünenler, beyin ve gözün ötesinde bir şey olup gören de öte bir şeydir veya ötenin O’nunla bağlantısı sonucunda görülenlerdir derken zaten mevcut olan bir şeyden bahsederiz. Çünkü her şey O’nunla bağlı olarak planlı bir programın parçasının o anki tecellisinin ortaya çıkışıdır.

Onlar ruh dünyamızda, bizimle iç içedirler. Semavat denen şeyler bizim ruh dünyamızdadır.

Madde asıl değil, belki manadır. Fakat bize hakim değildir. Belki bize mahkum edilmiş bir ruhtur, şuurdur.

Uzaklık, yakınlık izafidir. Uzaktaki yıldızlarla bile ruhsal noktada beraber olabiliriz, rüyalarımızdaki gibi…

Gerçekte, Levhi Mahfuz’da kader noktasında her şey yazılmış. Bizler yaşamış ve ölmüşüz ama bilmiyor olabilir miyiz? Kaderi iyi anlamak lazım. Verilen cüzi irade ve istidatla, emirler ve yasaklar doğrultusunda hayat çizgimiz devam eder.

Hz. İsa’nın başında müspet enerji hâleleri görüntülenmiş ve hâle olarak resmedilmiştir. Aynı hâle günümüzde bazı kişilerde de vardır ve görünebilir. Bakmak ve görmek ayrı bir sanattır. İstidat ister.

Gösterilen nimetler için “Rabbim bunların asıllarını ve menbalarını göster.” diye dua ederiz. Nimetler gölge veya numune olabilir mi? Yoksa, hepsi birer enerji boyutu mu? Kainata ibret nazariyle bakmak, yani tefekkür büyük bir ibadettir. İnsana istidat kazandırır. Enerji boyutlarını müspetleştirir, güçlendirir ve derece kazandırır.

Yaratıcı güç “İlmi isteyene, malı istediğime veririm.” derken acaba ne demek istiyordu? İşte bunun için bu asrın ve dünya insanlığının kurtuluşunu ilim ve fen noktasında terakkide görüyoruz.